Edebiyat; şiir, roman, öykü, deneme ve oyun gibi birçok tarzda eser veren kocaman bir dünyadır. Romanlar sayfalar dolusu satırlardan oluşurken, şiirler birkaç satırla çok şey anlatır. Aktuel Pusulam okurları için hazırladığımız bu yazıda Türk edebiyatının en ünlü 10 şairi ile en çok okunan şiirlerini bulacaksınız.

Şiirler, duyguları en kısa yoldan ve en naif şekilde anlatan edebi sanattır. Hece ve aruz ölçüsüyle yazılabildiği gibi tamamen kuralsız, serbest bir şekilde yazılan şiirler de vardır. Türk edebiyatı bu açıdan oldukça zengin bir şiir arşivine sahiptir. Hepsi birbirinden değerli şairlerimiz sayesinde şiirin o derin anlamlarına ulaşıp, tadına varabiliyoruz.

Her şairin kendine has bir tarzı, kalemi, konusu ve duygusu vardır. Örneğin; Özdemir Asaf’ın kalemi çok naiftir, Turgut Uyar’ın dizeleri hüzün kokar, Nazım Hikmet aşk, memleket, dostluk gibi her konuda yazmıştır. Biz bu yazımızda Türk edebiyatının en ünlü 10 şairi, kim oldukları ve kısaca hayatları hakkında bilgi verdikten sonra, en güzel şiirlerinden de birer kısım paylaştık.

1)NAZIM HİKMET RAN

Listemizin ilk sırasında elbette, Türk şiiri denince akla ilk gelen, hem aşk hem memleket şiirleriyle ünlü, büyük üstad Nazım Hikmet yer alıyor. Şairliğinin yanında roman ve oyun yazarı gibi vasıflara da sahip olan Nazım Hikmet, 15 Ocak 1902 tarihinde, Selanik’te dünyaya geldi. Romantik komünist veya romantik devrimci gibi lakaplarla da bilinen Nazım Hikmet, yazdığı bazı şiirler ve siyasi düşünceleri nedeniyle, birçok kez tutuklanmış hatta sürgün yemiştir. Şiirlerinin çoğunda da ülkesine duyduğu özlemi ve hayranlığını dile getirir. Bunlardan biri, Memleketimi Seviyorum adlı şiiridir.

Babası Hikmet Bey, Matbuat Umum Müdürlüğü ve Hamburg Şehbenderliği gibi görevlerde bulunmuştu. Annesi Ayşe Celile Hanım ise Fransızca bilen, piyano çalıp, resim yapan son derece zarif ve kültürlü bir kadındı. Donanımlı bir ailede büyüyen Nazım küçük yaşlardan itibaren edebiyata ve şiire merak sarmıştı. Henüz ortaokuldayken ilk şiiri, Feryad-ı Vatan‘ı kaleme aldı. Denizciler için yazdığı başka bir şiir, Bahriye Nazırı Cemal Paşa tarafından duyulunca, Nazım’ın Bahriye Mektebi’nde öğrenim görmesine karar verildi.

Yazdığı şiirler 50’den fazla dile çevrildi, sayısız ödülün sahibi oldu. Fakat hayatı boyunca davadan davaya koştu. Düşünceleri ve yazıları nedeniyle aldığı cezalarla, İstiklal ve Ağır Ceza mahkemelerinde yargılandı. Birçok kez hapis yattı, memleketinden sürgün edildi, ama kalemini hiçbir zaman susturmadı. 3 Haziran 1963 tarihinde, Moskova’dayken, kalp krizi nedeniyle hayata veda etti. 1951 yılında Türk vatandaşlığından çıkarılan Nazım Hikmet’in, yeniden vatandaşlığa alınması için ölümünden sonra çok uğraş verildi. En nihayetinde 2009 yılında, Resmi Gazete’de yayınlanan bildiri ile, büyük şair tam 58 yıl sonra, yeniden Türk vatandaşlığına alındı.

Nazım Hikmet Ran’ın en önemli eserleri arasında; Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, Seni Düşünmek,Memleketimden İnsan Manzaraları, Sevdalı Bulut, Her Şeye Rağmen, Piraye’ye Mektuplar, Güneşi İçenlerin Türküsü, İt Ürür Kervan Yürür ve daha birçok şiir yer alıyor. Ayrıca unutulmaz şairin Hoş Geldin Kadınım, Herkes Gibi, Güzel Günler Göreceğiz, Veda, Salkım Söğüt, Geberiyorum, Seviyorum Seni gibi şiirleri bestelenerek, ünlü ses sanatçılarımız tarafından okunmuştur.

Seni Düşünmek

“Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil
Şarkı söylemek istiyorum…”

2)CEMAL SÜREYA

1931, Tunceli doğumlu olan Cemal Süreya’nın asıl adı, Cemalettin Seber‘dir. Doğduğu yer olan Pülümür o dönemde Erzincan’a bağlıydı. Çocukluk yıllarını burada geçiren şair, Dersim İsyanı’ndan sonra ailesiyle birlikte Bilecik’e sürgün edildi. Babasından habersiz girdiği parasız yatılı okul sınavını kazanınca, Haydarpaşa Lisesi’nde okudu. Yüksek öğrenimini ise Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, maliye ve iktisat üzerine gördü. İkinci yeni akımını benimseyen Cemal Süreya, şairliğinin yanında; maliye müfettişliği, darphane müdürlüğü, Orta Doğu İktisat Bankası yönetim kurulu üyeliği ve Türk Dil Kurumu üyeliği gibi görevlerde bulundu. Yine bunlardan başka birçok yayınevinde danışmanlık ve çevirmenlik yaptı.

Türk şiirinin temel taşlarından biri olan Cemal Süreya’nın hayatı öyle üç beş satırla anlatılacak gibi değil. Henüz çocukluğunu yaşayamadan Dersim sürgününe maruz kaldı, Ankara’da okuduğu yıllarda kürtlüğünün savaşını verdi. İlk şiiri olan Şarkısı Beyaz, 1953 yılında Mülkiye dergisinde yayınlandı. En bilinen eserleri arasında; Üvercinka, Uzaktan Seviyorum Seni, Göçebe, Sevda Sözleri, Sıcak Nal ve Beni Öp Sonra Doğur Beni adlı şiir kitapları yer alıyor. 1990 yılında hayata veda eden Cemal Süreya, bunlardan başka dünya klasikleri kitapları arasında yer alan Vadideki Zambak gibi önemli yapıtların da çevirilerini yapmıştır. Şairin en bilinen şiirlerinden biri olan Uzaktan Seviyorum Seni isimli şiirini sizlerle paylaşmadan geçmeyelim.

Uzaktan Seviyorum Seni

uzaktan seviyorum seni 
kokunu alamadan, 
boynuna sarılamadan 
yüzüne dokunamadan 
sadece seviyorum

öyle uzaktan seviyorum seni
elini tutmadan
yüreğine dokunmadan
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
şu üç günlük sevdalara inat
serserice değil adam gibi seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan
öyle uzaktan seviyorum seni
kırmadan
dökmeden
parçalamadan
üzmeden
ağlatmadan uzaktan seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum

3)TURGUT UYAR

1927, Ankara doğumlu olan Turgut Uyar, ikinci yeni akımının öncülerinden olan bir şairimizdir. Türk edebiyatında hüzünlü şairimiz diye adlandırılan Turgut Uyar’ın bu özelliğinin oluşmasında, babasından uzak geçirdiği çocukluk çağlarının etkisi olmuştur. Subay olan babası işi gereği ailesinden uzak şekilde çalışıyordu. Bu durum da Turgut Uyar’ın karakterine yansıyarak; oldukça sessiz, hassas ve içine kapanık bir çocuk olmasına sebep oldu. Askeri memur olarak başladığı iş hayatında, daha sonra şairliğe soyunan Uyar, edebiyatımıza paha biçilemez güzellikte şiirler bıraktı. Hayata 1985 yılında veda eden Turgut Uyar en ünlü şiiri;Göğe Bakma Durağı.

Göğe Bakma Durağı şairin en çok okunan ve en sevilen şiiridir. Yapı Kredi Yayınları, aynı isimle 2008 yılında, şairin seçme şiirlerinden oluşan bir kitabını yayınladı. Şiirde hem yorgunluk hem ümit var. Hayatın yorgunluğu, şehirlerin keşmekeşi içerisinde, birbirimizden uzak bile olsak, göğe bakalım ve düşleyelim diyor şair. En umutsuz, en karamsar anlarınızda bu şiiri okumanızı öneririm. Hayatın masmavi göğün altında, mucizelerle dolu günlere gebe olduğunu anlatan muazzam bir şiir.

GÖĞE BAKMA DURAĞI

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

4)ATİLLA İLHAN

Şairliğinin yanında; deneme ve roman yazarı, senarist, düşünür, gazeteci ve eleştirmen gibi unvanlara da sahip olan Attila İlhan, 1925 yılında, İzmir’de doğdu. Henüz lise yıllarındayken Nazım Hikmet’in şiirlerini yanında bulundurması sebebiyle tutuklanarak, 2 ay hapis cezası yedi. Daha sonra yeniden okula alınarak eğitimine devam etti. Türk şiirine büyük katkısı olan Attila İlhan hayatının sonraki dönemlerinde gazetecilik, yayınevi danışmanlığı ve dizi senaristliği gibi işler yaptı. 2005 yılında geçirdiği bir kalp krizi nedeniyle hayata veda eden sanatçının yazdığı şiirlerin sayısı bir hayli fazla. Türk şiirinin köşe taşlarından biri olan Attila İlhan’ın özellikle aşk şiirleri arasında seçim yapmak da bir hayli zor.

ATİLLA İLHAN-BEN SANA MECBURUM
(KENDİ SESİNDEN)

Ben Sana Mecburum

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorumAğaclar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum, sen yoksunSevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur
Tutsak, ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat cıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusuFatih’te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam, ne tutsam, nereye gitsem?
Ben sana mecburum, sen yoksunBelki Haziran’da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor, kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün, kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyorNe vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum, bilemezsin

5)EDİP CANSEVER

Sırada yine ikinci yeni akımının temsilcilerinden ve Türk şiirinin usta kalemlerinden biri var. 1928 yılında hayata İstanbul’da açtığı gözlerini, yine aynı şehirde 1986 yılında kapadı. Bodrum’da yaşadığı dönemde geçirdiği bir beyin kanaması nedeniyle, hemen İstanbul’a sevk edildi ve burada vefat etti. Liseyi bitirdikten sonra bir dönem Kapalıçarşı’da halı ve turistik eşya ticareti yapan Edip Cansever, daha sonra kendini tamamen şiir yazmaya adadı. Sürekli üreten ve yazan bir şair olan Edip Cansever, kullandığı üslupla da adından söz ettirdi. İlk şiir kitabı İkindi Üstü’nü 1947 yılında yayınladı. Şiirlerini topladığı diğer bazı kitapları ise şöyle; Umutsuzlar Parkı, Dirlik Düzenlik, Çağrılmayan Yakup, Ben Ruhi Bey Nasılım, Yeniden, Oteller Kenti ve Sonrası Kalır. Edip Cansever’in hayatı hakkında kısaca bilgi verdikten sonra, en bilinen şiirlerinden birine de yer verelim.

İmgelerin harika bir şekilde serpiştirildiği, satırların son derece etkileyici olduğu bir Edip Cansever şiirini paylaşıyoruz sizlerle. Edip Cansever için derler ki; fazla şiirden ölen şair. Hiç durmadan yazdığı şiirler sayesinde hep gündemde olmayı başarmış. Oldukça derin anlamlar içeren bu şiiri ise, harikulade betimlemelerle süslenmiş.

Sevda Bir Ateş Buldu Sende

Sevda bir ateş buldu sende, eğilip öptü seni
Artık kimse denizi bilmiyor.

Dirseklerini masaya koyuşundan belli
Gelip geçen bir günü bitirmek istemediğini
Sevda bir umut buldu sende.

Ey bir yolcu listesinde bir ölüyü arayan
Artık kimse gözlerini bilmiyor.

Şunu imzala
Bir mektup, bir telgraf alındısı değil
Unutulmuş bir sevdadır kapısını çalan
Ve sevimsiz bir terlik gibi duran odan
Kimse artık bir şey giymek istemiyor.

Sonra bir pencereden kendine
Ayışığı gibi vuran sen
Ne sana na başkasına benziyor.

Ve işte bir dip balığı su boşluğunda
Çırparaktan yüzgeçlerini
Hiç kimseye uymayan bir mevsim öneriyor

6)CAN YÜCEL

Geliyoruz kendine has tarzıyla modern Türk şiirinin öncülerinden Can Yücel’e… Genelde kullandığı argo ve kaba tabirleriyle biliriz büyük ustayı. Ama dili bir o kadar da samimi ve sıcaktır. 1926 yılında başladığı yaşam yolculuğunu, 1999 yılında sonlandırdı. Hepimizin tanıdığı eski Milli Eğitim Bakanı ve Köy Enstitüleri’nin kurucularından Hasan Ali Yücel’in de oğludur. Ankara ve Cambridge üniversitelerinde, Yunanca ve Latince eğitimi alan Can Yücel, Türkiye’ye döndükten sonra turist rehberliği yaptı. Sivri dilini kullanarak yaptığı şairliğinin yanında; yazarlık, çevirmenlik, spikerlik ve rehberlik gibi meslekleri de denedi. Türk edebiyatının kaba ve samimi şairi, bizim Can babamız ardında birbirinden güzel eserler bıraktı. Onun çok sevdiğimiz şiirlerinden biri şu satırlardan oluşuyor;

O Kadar Da Önemli Değildir Bırakıp Gitmeler

EĞER

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde ‘onca ayrılığın birinci dereceden failidir’ denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse…

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

7)ÖZDEMİR ASAF

Listemde yer alan her şairi övgüyle anlatıyorum, hepsinde cümleme en iyisi oymuş gibi başlıyorum belki ama, o kadar değerli ve başarılı şairlerimiz var ki… Hangisini diğerinden ayırabiliriz, hangisine daha iyi diyebiliriz bilemiyorum. Bunlardan biri de Türk edebiyatına damgasını vuran şiirleriyle tanıdığımız Özdemir Asaf. 1923 yılında, Ankara’da doğan Özdemir Asaf’ın asıl ismi, Halit Özdemir Arun‘dur. Galatasaray ve Kabataş liselerine giden Asaf, hukuk, iktisat ve gazetecilik alanlarında yüksek öğrenim gördü. Fakat hepsini de mezun olmadan yarıda bıraktı. Bazı gazetelerde çevirmen olarak çalışan Asaf, ilk şiirlerini Servet-i Fünun ve Uyanış dergilerinde yayınladı. 1981 yılında hayata gözlerini yuman Özdemir Asaf’ın çok sayıda şiiri ve ölümünden sonra yayınlanmış öykü, çeviri, deneme tarzında kitapları bulunuyor.

Aslında şiir tamamen basit, süsten, abartıdan uzak sözcüklerle yazılmış. Belki de bestelenerek, birçok şarkıcı tarafından okunmasıdır bu şiiri bu denli sevmemiz. Lavinia şiiri için sıradanlığın içinde yatan bir hazine tabirini kullansak sanırım yanlış yorum yapmış olmayız. Şair içindeki duyguları ve istekleri, hiçbir dolaylı yola başvurmadan olduğu gibi aktarıyor. Ama bunu yaparken okuyanın yüreğine dokunmadan da geçmiyor.

Lavinia

Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.

8)GÜLTEN AKIN


Yozgat doğumlu olan Gülten Akın, 1933 yılında doğdu. Aynı zamanda avukat ve öğretmen olan donanımlı şairimiz, 82 yaşındayken hayatını kaybetti. İlköğrenimini Yozgat’ta, liseyi Ankara’da okuduktan sonra, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni tamamladı. Eşi kaymakam olduğu için, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde görev yaptı. Halkevleri ve İnsan Hakları Derneği gibi kuruluşlarda yönetici olarak çalışan Gülten Akın, yazdığı şiirlerin çoğunda da, gecekondu yaşamı, göçmenlerin sorunu ve mahkumiyeti gibi konuları ele aldı. 2008 yılında yapılan bir ankete göre, “Yaşayan En Büyük Türk Şairi” unvanını aldı. Varlık, Hisar, Mülkiye, Türk Dili ve Yeditepe gibi dergilerde yayınlanan şiirlerinin konusu ilk başlarda; aşk, sevgi, özlem ve doğa gibi konulardı. Ancak ilerleyen yıllarda bu konuların yerini toplumsal sorunlar aldı. Şairliğinde bir dönüm noktası olan Beni Sorarsan şiiri kadar ünlü bir diğer şiiri ise Deli Kızın Türküsü adlı şiiridir.

Şirin orijinali biraz daha uzun. Biz sizlerle şiirin bestelenerek, sevgili Sezen Aksu tarafından seslendirilen kısmını paylaşıyoruz. Şiiri okuduktan sonra sevmemek, hayran kalmamak ve dahası aşık olmamak elde değil. O satırlar okuyanın resmen damarlarında geziyor. Türk edebiyatının mihenk taşlarından biri olan Gülten Akın’ı saygıyla anıyor ve bize böyle olağanüstü bir şiir bıraktığı için teşekkür ediyoruz.

Deli Kızın Türküsü

Sana büyük caddelerin birinde rastlasam
Elimi uzatsam tutsam götürsem
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak
Anlasan

Elimi uzatsam tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü

Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli

Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa
Böcekler gibi başlamalı yeniden
Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta
Yan garipliğine yürek yan
Gitti giden

9)İLHAN BERK

Sırada yine öğretmen kökenli bir şairimiz var. Hayat serüvenine 1918 yılında başlayıp, 2008 yılında son veren İlhan Berk, Balıkesir Öğretmen Okulu’ndan sonra, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü, Fransızca Bölümünü bitirdi. Meslek hayatı boyunca hem ilkokul hem de Fransızca öğretmenliği yaptı. Çevirmenlik yaptığı sırada şiire yoğunlaşmaya başladı ve kendi şiirlerini kaleme aldı. Zaten lise yıllarında şiire ilgi duyan ve kendi çapında yazan şair, daha sonra çıkardığı şiir kitaplarıyla hatrı sayılır ödüllerin sahibi oldu. Şiirlerinde dikkat çeken unsurlar arasında karamsarlık vardı. En ünlü şiirleri arasında; Güneşi Yakanların Selamı, Köroğlu, Türkiye Şarkısı, Kül, Atlas ve Pera yer alıyor.

İlhan Berk’in şiirlerinde genel olarak hüznün ve karamsarlığın hissedildiğini az önce söylemiştik. Bu şiirinde de bu duygular çok açık bir şekilde okuyucuya aktarılmış. Ek olarak şairin en çok kullandığı kelimelerden biri olan ateş ve sonsuzluk da şiir içerisinde geçiyor. Şiir anlayışını yaşadığı dönemin şairlerinden oldukça farklı olan İlhan Berk, Türk şiirinin en deneyici şairlerinden biri olarak bilinmektedir.

Güneşi Yakanların Selamı

Bir zevk duyulmaz oldu, buranın rüzgârlarından
Hayat soldu bir günün enginlerinde yine.
Selâm! Sonsuzların yorgun gönüllerine
Selâm: Güneşi içeren çocukların diyarından! …

Bir ateş yakalım ki geçmesin hatta bir an
Ve sussun kurtlar, kuşlar bir gök gürültüsüyle;
Bir ateş yakalım ki, tutuşsun gökler bile
Ve Güneş içilsin o gün, kızıl çanaklardan! …

Varsın eskisin sesim kaybetsin ahengini
Geceler kıskanmasın aydınlığa süsünü.
Donatsın sonsuzluklar gibi gurubun rengini
Söylesin ve uzaklar baharın türküsünü…

Neler, neler beklenmez nihayetsiz bir yerden
Güneşi içelim mor şafaklar gecesinden.
Selâm! Sonsuzluklara, hasretli gönüllerden,
Selâm, güneşi, göğü yakanlar bahçesinde!

10)AHMET HAMDİ TANPINAR

1901 yılında, Osmanlı İmparatorluğu’nda doğup, 1962‘de Türkiye Cumhuriyeti döneminde ölen Ahmed Hamdi Tanpınar; şair, roman yazarı, siyasetçi ve edebiyat tarihçisidir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Bölümünü bitiren Tanpınar, yurdun çeşitli yerlerinde edebiyat öğretmenliği yaptı. Öğretmenlik yaptığı yıllarda şiir yazmaya başladı. Şiirlerinin yanında yaptığı çeviriler de dergilerde yayınlandı. Ölümünden sonra hakkında çok fazla inceleme kitabı yazılan Tanpınar’ın mezar taşına, ünlü sözü “Ne içindeyim zamanın Ne de büsbütün dışında…” yazmaktadır.

İlk iki satırı şairin mezar taşına yazılan şiir, Ahmed Hamdi Tanpınar’ın en çok bilinen eserleri arasındadır. İmgelerin çok yerinde kullanıldığı şiir, asıl oyuncunun zaman olduğunu, insanın hayat denen oyunda sadece bir figüran olduğunu anlatıyor. İnsanın iç dünyasının da tasvir edildiği şiir, klasikleşmiş değerli eserlerimiz arasındadır.

Ne İçindeyim Zamanın

Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil
Rüzgârda uçan tüy bile
Benim gibi hafif değil.

Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.

Başım sükûtu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;

Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim.
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim

Yorum bırakın